Türkülerimiz
[kaya_qrcode_dynamic]

İbadet ve müzik ilişkisi, birçok din ve inanç içinde var olan bir olgudur. Alevi Bektaşi kültüründe de sözlü geleneklerin yüzyıllardır müzikle birlikte süregeldiği görülür. Alevi-Bektaşi müziği, Türk Halk Müziğinin özünü oluşturmaktadır. Alevi-Bektaşi müziği; edep, erkan ve inanç ilkelerini içerisinde barındırır ve bunları açıklar. Alevi-Bektaşi Edebiyatının nefes, mersiye, düvaz ve diğer şekilleri; Halk müziği içerisinde yerini almıştır. Adına Bektaşi Nefesi denilen bu müzik yapıtları Ayn-ül cem’lerden sonra ya da muhabbet ve sohbet sofralarında, toplantılarda çalınıp söylenir.

Alevi-Bektaşi edebiyatı, Hacı Bektaş Veli ve Abdal Musa kültürüyle beslenmiş, Anadolu halk edebiyatının imkânlarının birleştirilmesiyle yeni bir sentez yaratmış, yeni bir edebiyat oluşturmuştur. Alevi-Bektaşi edebiyatı 15. yüzyılda Kaygusuz Abdal’la başlayıp aynı yüzyılda Pir Sultan Abdal, Hüseyin, 17. yüzyılda Kul Himmet’le doruk noktasına çıkmış, 18. yüzyılda da sürdürülmüş, 19. yüzyılda Seyrâni ile devam etmiş; Yemîni, Virâni, Teslim Abdal ve Nesîmi’yle en önemli örneklerini vermiştir.

Alevi-Bektaşi müziği içerisinde; “Nefes, Deyiş,  Methiye, Şathiye, Nevrûziye, Naat, Miraçlama, Tevhid, Mersiye, Düvaz ve Devriyye” büyük öneme sahiptir. Tasavvuf teşkilatı genişleyip, dergahlarda ve tekkelerde müzik ve şiir önemli bir unsur olarak ele alınınca ve tasavvuf inanış ve düşünüşü halk arasında iyiden iyiye yerleşince ozanlar da birer Pir’e bağlanıp ona mensup bir aydınlatıcıdan el almışlardır. Bunlara o devirlerde Eski Oğuzname geleneklerini ve anılarını sürdüren ozan adı yerine tasavvuf ehli şair anlamına gelen ‘aşık’ denilmiştir.

Âşıklık geleneği içinde önemli bir yere sahip olan ‘saz’, Alevi-Bektaşi âşıklarınca kutsal bir varlık gibi görülmüş, ona çok değer verilip özenle korunmuştur. Cem törenlerinin zakirleri görevlerini saz eşliğinde yerine getirirler. Dualar, dini ritüellerin önemli bir bölümü sazla icra edilir. Bir oyun olmayıp, önemli bir ritüel olan semah saz eşliğinde dönülür. Sazın kimliği ve kişiliği vardır. Bu nedenle Alevi âşıklar sazlarını insana benzetirler. Sapının baş tarafına baş-kaş, burgularına kulak, sapına kol, yüz tarafına göğüs, deliklerine göz, tambur kısmına da gövde adını verirler. İnsana saygı nedeniyle de sazı yere bırakmayıp yukarıda tutmaya özen gösterirler. Yine Alevi – Bektaşi âşıkları sazların şekillerini ve sazın parçalarını özel remizlerle ifade ederler. Sazda tellerin üç sıra bağlanmasını, Allah-Muhammet-Ali üçlemesi, sazın on iki telini ise On iki İmam’ın simgesi olarak görürler.

Alevi-Bektaşi kültürünün yaşatılmasında, anlatılmasında müzik ve saz önemli bir rol oynamıştır. Özellikle saz, çalındığı her yerde geçmiş kültürün izlerini göstermiş; aşıkların, ozanların nefeslerini, deyişlerini her daim canlı tutmuş, onları yaşatmıştır. 15.yy’da ortaya çıkan “Aşıklık ve halk ozanlığı geleneği” Aşık Veysel, Mahsuni Şerif ve diğer ozanlarımız ile birlikte günümüze kadar devam ettirilmiştir.

Aşık Mahsuni Şerif, Hacıbektaş’ta…

Anadolu insanı; acısını, sevincini, hasretini, sevgisini yani iç sesini türkülerle anlatmış, dile getirmiştir. Onun için insanımız avazı çıktığı kadar türkü yakmış, söylemiştir. Türkülerini bilen toplum, kendi insanını daha iyi tanır, insanını tanıyan da kültürünü bilir ve onu aktarır, geleceğe taşır. Bu bağlamda Hacıbektaş’a ait türkülerimizden bir bölümü aşağıda yer almaktadır. Geçmişten bugüne Hacı Bektaş Veli ve Hacıbektaş adının geçtiği o kadar çok deyiş, nefes ve türkü yazılmıştır ki, bunları sayı olarak ifade etmemiz pek mümkün gözükmemektedir.

Türk halk müziğinin yapı taşlarından biri olan bozlaklarımız da deyişlerimiz, nefeslerimiz kadar önemlidir. Türk Halk Edebiyatında önemli bir yeri olan ve Kırşehir yöresinde hayat bulmuş olan “bozlak kültürü” de Kırşehir’de olduğu gibi Hacıbektaş’ta da halen yaşatılmaktadır. Hacıbektaşlı müzisyenler, bu kültürün taşıyıcısı olarak özellikle düğünlerde, muhabbet sofralarında bozlak okuyarak kültürel miraslarına sahip çıkmaya devam etmektedirler.

Gördüm güvercin donunda oturur

Gördüm seyreyledim Hacı Bektaş’ı

Asasını Horasan’ndan getirir

El aman, el aman, el aman

Bahreyledi ummanına daldırdı

Dağı taşı cırnağı ile kaldırdı

On iki öküzü bir kazana doldurdu

Gördüm seyreyledim Hacı Bektaş’ı

Can hatayım kork Allahın işinden

Uğradım geçtim delikli daştan

Tas almış eline serçeşmesinin başından

El aman, el aman, el aman

Gördüm seyreyledim Hacı Bektaş’ı (Neşet ERTAŞ)

Türk halk müziğinde bir uzun hava türü olan “bozlak”, Orta Asya’dan başlayarak günümüze kadar ulaşan ve yaylak – kışlak hayatı yaşayan Yörük/Türkmen ve Avşar oymaklarının kültürlerinin bir anlatım ve ifade biçimi olmuştur. Mana bakımından bozlak; bozulamak, bozlamak, feryat etmek ve haykırmak anlamlarını taşımaktadır.

“Kırşehir’in müziği; ‘Abdallık ve Bozlak Geleneği’ UNESCO tarafından 2019 yılında tescillenmiştir.”

Türkmenlerin ve Avşarların günlük yaşamlarında karşılaştıkları acının, üzüntünün ve isyanın doğaya haykırılması bozlak kültürünün doğmasına sebep olmuştur. Türkmenler, Avşarlar ve bu oymaklar arasında bulunan Abdallar, bozlak geleneğini günümüze kadar ulaştırmışlardır. Muharrem Ertaş, Hacı Taşan, Çekiç Ali, Neşet Ertaş gibi sanatçılar bozlak kültürünün en önemli temsilcileridir.

Hacıbektaşlı Veli KANGAL ve Gürbüz SAPMAZ’da ülkemizin önemli aşıkları, derlemecileri arasındadır.

AL YORGAN ATILMIYO (SÜRMELİM)

Al yorgan atılmıyo (sürmelim)
Yar sevdim tutulmuyo (sürmelim)
Ayrılık var ölüm var (sürmelim)
Sevda zor çekilmiyo (sürmelim)

Oy sürmelim sürmelim nazlı yar
Şu dünyada gülmedim nazlı yar
El edip de gül verdim nazlı yar
Ne dedim de gülmedin nazlı yar

Al giymiş al üstüne (sürmelim)
Şu ellerin gastı ne (sürmelim)
Alacaksan al beni (sürmelim)
Bu sevdanın aslı ne (sürmelim)

Hacı Bektaş gülleri (sürmelim)
Sıva beyaz golları (sürmelim)
Al yanaktan gan damlar (sürmelim)
Gınalıdır elleri (sürmelim)

Kaynak Kişi : Gürbüz SAPMAZ


ATLADI ÇIKTI EŞİĞİ

Atladı çıktı eşiği
Sofrada kaldı kaşığı
Kız büyük ev yakışığı

Ağlama kınan kutl’olsun
Sağdığın inek sütl’olsun
Kız anam da kınan kutl’olsun
Vardığın yerler kutl’olsun

Kız sana gerek bir ana
Ağlasın yana yana
Kız sana gerek bir baba
Ağlasın kaba kaba

Ağlama kınan kutl’olsun
Sağdığın inek sütl’olsun
Kız anam da kınan kutl’olsun
Vardığın yerler kutl’olsun

Kaynak Kişi : Selvet ASLAN

BAHÇEYE BİBER EKTİM (MEYREM)

Bahçeye biber ektim de
Kız Meyrem Meyrem Meyrem
Ah ne zaman kabaracak da
Yar oğlan oğlan oğlan
Senin o kötü kocan da
(Şu senin zalim baban da)
Kız Meyrem Meyrem Meyrem
Ah ne zaman geberecek de
(Ah ne zaman ey olacak da)
Yar oğlan oğlan oğlan

Kale kaleye karşı da
Kız Meyrem Meyrem Meyrem
Ah kalenin dibi çarşı da
Yar oğlan oğlan oğlan
Bir tomurcuk gül olsam da
Kız Meyrem Meyrem Meyrem
Ah açılsam yare karşı da
Yar oğlan oğlan oğlan

Başan da poşusuna da
Kız Meyrem Meyrem Meyrem
Ah oturmuş karşısına da
Yar oğlan oğlan oğlan
Adam meyil verir mi de
Kız Meyrem Meyrem Meyrem
Ah kapı komşusuna da
Yar oğlan oğlan oğlan

Kaynak Kişi : Selvet ASLAN

GARŞI BAĞDA DAŞ OLMAZ

Garşı bağda daş olmaz oy oy oy
Yavrum ela göze eş olmaz
Yeni düştüm sevdaya oy oy oy
Anam baharım gış olmaz

Yavrum yayladan gel yayladan
Anam sensin beni ağladan

Sarı durna olaydım oy oy oy
Anam garşı bağa gonaydım
Ah sarı çiçek solmasın oy oy oy
Anam kokusu ben olayım

Yavrum yazıdan gel yazıdan
Anam sensin beni köz eden

Garşı bağda dal olsam oy oy oy
Anam yaprağında gül olsam
O yar fidan boyludur oy oy oy
Yavrum ince bele şal olsam

Yavrum yazıdan gel yazıdan
Anam sensin beni köz eden

Kaynak Kişi : Gürbüz SAPMAZ

GICILAR KAVAK GICILAR

Gıcılar kavak gıcılar
Kavak deyil oduncular (oduncular)
İşte geldi gınacılar

Gız anam gınan kutlolsun
Sağdığın inek sütlolsun

Elimi soktum astara
Elimi kesdi destere (oy destere)
Yarım gidi gurbetlere

Gız anam gınan kutlolsun
Sağdığın inek sütlolsun

Bizim yaylalar oluklu
İçinde türlü balıklı (oy balıklı)
Yanındaki mor belikli

Gız anam gınan kutlolsun
Sağdığın inek sütlolsun

Kaynak Kişi: Mürset KARADAĞ

HASANLAR KÖYÜ’NDEN ALİ BEY’E AĞIT

Tarsus’ta Mersin’de bağlanır malı
Bozuldu balyalar seccade halı
Yoğimiş dünyanın vefası hanı
Hani benim çöl beyim nic’oldu

Varın mezarına eyleyin ezan
Bozuldu kabile tutmuyor düzen
Hasanlar köyünde koç gibi gezen
Hani benim çöl beyim nic’oldu

Necip küçük çokça yanar özünde
Gülizar’ın kan geliyor gözünde
Niceleri tüccar oldu yüzünde
Hani benim çöl beyim nic’oldu

Çıksayıdım Hasanlar’ın düzüne
Seyretseydim ovasına sazına
Selam söylen Ömer Ka’nın kızına
Aşiretin belli beyi nic’oldu


Hacı Ahmet Ağa der kardeşim vezir
Yakmış hanesini sofrası hazır
Odasına inerdi paşalar vezir
Hani benim çöl beyim nic’oldu

Hasanlar’da fener gibi yanardı
Kapısında kırk kişisi dönerdi
Burdan biner İstanbul’da inerdi
Aşiretin belli beyi nic’oldu

Kalecik köyünde çarkı çakılı
Elbise giyer de içi kokulu
İki yurt tutmuş da biri Fakılı
Aşiretin belli beyi nic’oldu

Aşiretin kilidi gönül yaylasın
Çekin dor atını örke bağlansın
Erkek odan yas çeksin börkün ağlasın
Hani benim çöl beyim nic’oldu


Duydum kamyon ile gitmiş ölüsü
Çölü tutmuş takırdaklı sürüsü
Hastanede yatar Fatma karısı
Hani benim çöl beyim nic’oldu

Aşık Hasan der ki söyleme yeter
Ölümü duyanın kederi artar
Fakılı köyünde serilmiş yatar
Hani benim çöl beyim nic’oldu

Kaynak Kişi : Aşık Hasan NEBİOĞLU

ÖMER İLE FADİME’NİN AĞIDI

Ağ memeyi yüzük yüzük yüzmüşler
Kurşun için ağ sineyi gezmişler
Yitik değil batık değil Fadime’m
İsmini de gazeteye yazmışlar

Arabalar ardı ardına ulanır
Yidim yağlı kurşun midem bulanır
Yağlı kurşun akciğere girince
Anam yandım diye başıma dolanır

Bağımızda biter bin türlü çiçek
Kiminde kavga kiminde bıçak
Emmileri düğününe buyurun
Babası düğün kurmuş oynuyor köçek

Dalda kaldı mavzerinen fişeği
Oğlum güle güle indi aşağı
Gönüllü oğluma vah sebep oldu
Hısımım İsmail’in iki uşağı

Ömer’im Ömer’im yiğit Ömer’im
Ölenedek iflah olmam yanarım

Çaldırmazdm kara oğlum sazını
Hani ne eyledin tatlı sözünü
Tez gel oğlum tez gel yolun uzadı
Benden üstün tuttun elin kızını

Ömer’im Ömer’im aslan Ömer’im
Ölene dek için için yanarım

Pencere altına serin yerimi
Dinleyin kara oğlumun zarini
Sana diyom sana ihmal Sultan
İkimiz de bir alalım gelini

Adalara girer biçer
Sağlık olsun gelir geçer
İçerimde büyük hançer
Dolandıkça sızılıyor

Güle güle düğün bayram yapmadım
Dost düşmana karşı seyran etmedim
Ahrete mi galdı bizim kavuşma
Bu feleğin kastı nedir bilmedim

Duydum vurulmuşsun vardım yanına
Zalim eller nasıl kıydı canına
Ahirette de nasıl olur halimiz
Güzelliği çoktur ismi Fadime

Şazik anan hiç durmadan ağlıyor
Senin derdin ciğerimi dağlıyor
Vardım ahıra da at bağlamaya
Zalim şeytan bana ipi bağlıyor

Çıktım kendimi de ipe bağladım
Fadime diye de her gün ağladım
Yakın kaldı ben yanına varmaya
Şu fani dünyada murat almadım.


Söküldü mü kollarının kolçağı
Fadimem de ilkbaharın çiçeği
İkimizin gözü açık gidiyo
Düğün kurup oynatmadık köçeği

Kaynak Kişi : Hasan ŞAHİN

PANCAR PEZİK DEĞİL Mİ!

Pancar pezik değil mi
Ciğer ezik değil mi
Ben sevdim eller aldı
Bana da yazık değil mi

Hüdayda da hanım kızlar hüdayda
Yenile de çıkmış bu gayda
Ayrılık var ölüm var ne fayda

Kara kuşum havada
Yavruları yuvada
Kızlar kahve kavurur
Çıngırdaklı tavada

Hüdayda da hanım kızlar hüdayda
Yenile de çıkmış bu gayda
Ayrılık var ölüm var ne fayda

Kaynak Kişi : Veli KANGAL

ŞU ZELVE’NİN UFAK TEFEK TAŞLARI

Şu Zelve’nin ufat tefek taşları
Akıttım gözümden yaşları
Sevdiğimin on üç on dört yaşları

Şu Zelve’yi gece geçtim görmedim
Karlı buzlu sularına doymadım
Cahil idim kıymetini bilmedim

Kaynak Kişi : Gürbüz SAPMAZ

SÜCAATİN ŞAHİN’İN ACI ÖLÜMÜ

Ne yatıyon hecin gimi
Gara bıyıh sicim gimi
Başucunda anan ağlar
Anan gizi bacın gibi
Sücaaddin’im oy Sücaaddin’im oy

Mezarımı derin eylen
Su serpin de serin eylen
Sücaaddin’in garısını
Coşkun’a gelin eylen
Sücaaddin’im oy Sücaaddin’im oy

Nenni benim oğlum nenni
Gara bıyıh ala ganlı
Daha taze yiğit verdim
Gerdanının altı benli
Sücaaddin’im oy Sücaaddin’im oy

Kaynak Kişi : Zeynep ŞAHİN

YAĞMUR YAĞAR YERLERE (OY GÜLÜM)

(oy gülüm) Yağmur yağar yerlere
(oy gülüm) Su birikir göllere
(oy gülüm) Nasıl kurban olayım
(oy gülüm) Ağzındaki dillere
(oy gülüm) Gülüm gülüm sümbülüm

(oy gülüm) Giderken bize uğra
(oy gülüm) Kebabı köze doğra
(oy gülüm) Benden başka seversen
(oy gülüm) Dermansız derde uğra
(oy gülüm) Gülüm gülüm sümbülüm

Kaynak Kişi : Veli KANGAL

YÜCE DAĞ BAŞINDA YANAR BİR IŞIK

Yüce dağ başında yanar bir ışık
Uy nazlım nazlım elleri sazlım bülbül avazlım
Boyuna hayranım kendine aşık
Varamam sevdiğim yollar dolaşık
Uy nazlım nazlım elleri sazlım bülbül avazlım

Yüce dağ başında kar kater kater
Arının erdiği bal bana yeter bal bana yeter
Arının verdiği balı neyleyim
Yar ile kaldığım kar bana yeter
Uy nazlım nazlım elleri sazlım bülbül avazlım

Yüce dağ başında laleler susuz
Ana ben cahilem edemem yarsız edemem yarsız
Başım alıp gitsem gurbet ellere
Nereye gideyim yurtsuz yuvasız
Uy nazlım nazlım elleri sazlım bülbül avazlım

Kaynak Kişi : Fahri YALÇIN

ZÜBEYİR’İN AĞIDI (1)

Ala karlı Kırşehir’in yolları
Sökün etti aşiretin köyleri
Muradın almadın yalan dünyadan
Kapalı kaldı mandırayın malları


Çöle kurdum mandırayı binayı
Küçükten kaybettim ben de anayı
İki körpe kuzum yetim kalıyor
Kime emanet ettin Fadime anayı

Daha gencim kırk yaşıma varmadım
Yalan dünya sefasını sürmedim
Kader derler bu alnınım yazısı
Konyalının tankerini görmedim

Satın mallarını ellerin olsun
Hayırsız mandıra virane kalsın
Vasiyet eyledim koca pedere
İki yavrularım evimde dursun

Ben çok ağlattım da koca pederi
Sabret babam bu oğluyun kaderi
Eli açık idi dostu çok idi
Hesaba gelmezdi gelip gideni

Unutulmaz Zübeyir’in acısı
Yas çekiyor aşiretin hepisi
Uzanmış da salacada yatıyor
Başında ağlaşır üç tek bacısı


İbrahim’im kefen olur dürerdim
Doktor olsam yarasını sarardım
Okunsun destanı da eller ağlasın
Mevlam isteseydi ömrüm verirdim

Kaynak Kişi : İbrahim ÇÖL

ZÜBEYİR’İN AĞIDI (2)

Döktüm suyunu da baktım yüzüne
Al kanlar oturmuş ala gözüne
Elimden aldırdım koç Zübeyir’i
Allah ömür versin çifte kuzuna

Duydu ahbaplarım toplandı geldi
Vallahi Zübeyir ciğerim yandı
Kader böyle imiş kime ne deyim
Ağustos ayında güllerim soldu

Oğlum Çağlar tutar m’ola yerimi
Kadir Mevlam iki büktü belimi
Söyleyin pedere gayri varamam
Beklemesin Zübeyir’in yolunu

Anam yok ki başucumda ağlasın
Bacılarım karaları bağlasın
Emanet eyledim pederim sana
Yetim yavruları kimse döğmesin

Kaynak Kişi : Salih ERDEM