Türk kültüründe yaşamı, çalışkanlığı, bal üretimiyle arı; şifa kaynağı olması, lezzeti, değerli oluşu vb. özellikleriyle bal, sosyal hayatta önemli bir yere ve kutsal bir değere sahiptir. Arı ve bal motifleri, Alevi-Bektaşi kültüründe sıklıkla kullanılmıştır. Arı, Bektaşi geleneğinde kimi zaman Hacı Bektaş Veli ile kimi zaman derviş ile özdeşleştirilmiştir. Bal ise Bektaşi geleneğinde ilahi gerçekliği sembolize etmektedir. Arı yani derviş tasavvuf yolunda bal’a, yani ilahi hakikate ulaşmaya çalışır. Arının bal yapabilmek için pek çok çiçeği dolaşması, tasavvufta inananların en doğru yolu seçmesiyle özdeşleştirilmiştir.
“Arı vardır uçup gezer
Teni tenden seçip gezer
Zahid bizden kaçıp gezer
Arı biziz bal bizdedir” ( Kul Hasan Dede)
Arıya atfedilen farklı semboller de vardır. Şii inançlarında “Arı – Ali” sembolizması oldukça yaygındır. Allah’ın aslanı Ali, “Arılar Şahı”dır ve denir ki iki sırra akıl ermez: “Ali’nin sırrı” ve “Arı’nın sırrı”. Bektaşilikte bal, dervişin ulaşmaya çalıştığı kutsal gerçekliğe, arı ise dervişe işaret eder. Kovan ise çokluk ve kalabalıklığı nedeniyle “Vahdet”in yani “Bir”liğin tam tersi olan “kesret”e işarettir. Arı, “Tin, Öz, Ruh söz” simgesidir.
“Halimizi hal eyledik
Yolumuzu yol eyledik
Her çiçekten bal eyledik
Arıya saydılar bizi” (Pir Sultan Abdal)
Tekke edebiyatında bal, ayrıca yağ ile birlikte şeriat ve tarikatın ahenkli birlikteliğini ifade etmektedir. Hz. Ali’nin misafirlerine sofra kurması özellikle bal ikram etmesi de rivayetlerde geçmektedir. Bunun yanı sıra balın bozulmayan dünyadaki nadir özlerden biri olduğunu bilen derviş, yaşadığı sürece benliğinin yani özününün bozulmaması için her zaman bir çaba içinde olmuştur.
Dedebağı’nı ziyarete geldiğinizde de sol tarafta adı Arıcı Baba Türbesi olarak bilinen yığma taştan yapılmış evcik benzeri bir türbe yer almaktadır. Türbe, 1993 yılında tescil edilmiş bir kültür varlığıdır. Taş temel üzerine kerpiç yapılı, yamuk kare planlıdır. Türbenin giriş kapısı üzerinde bir kitabe vardır. Türbe kitabesinden anlaşıldığı üzere 1892 yılında Hacı Mehmed Baba tarafından inşa ettirilmiştir. Kitabenin üzerinde de daha önceleri burada büyük bir teslim taşının olduğuna dair izler mevcuttur.
Türbe kitabesinde;
“Hü
Bu bağı iptida Seyyid Nebi Dede idüb icad
Veli bu Pehlivan Baba’dır iden revnakın müzdad
Anınçün Türbedar Hacı Mehmed Baba hasbice
Sene bin üçyüz on’da eyledi bu türbeyi bünyad” yazılıdır.(M.1892/1894?)
Arıcı Baba Türbesi’ne girmeden hemen sağ tarafta Hüseyn-i taçlı bir mezar vardır. Üzerinde ad yazı ya da herhangi bir tarih bulunmamaktadır. Ancak, bu mezarın, “Arıcı Baba” olarak da bilinen Malatyalı Hacı Mehmed Baba’ya ait olduğu tahmin edilmektedir. Hacı Mehmed Baba, Hacı Bektaş Veli Dergâhı’nda bir dönem post-nişin olan Dedebaba’dır. Kendisi “Türbedar” lakabını kullanmış ve icazetlere de ismini bu unvanla yazmıştır. Hacı Mehmed Baba, Mehmed Ali Hilmi Dedebaba İstanbul’a nakledilince vekâleten Pir Evi’nde (Hacı Bektaş Dergâhı) kalmıştır. Mezarının önünde işlik benzeri mimari bir öğe bulunmaktadır. Burasının, kovandaki balın süzdürülmesi işleminin yapıldığı yer olabileceği kuvvetle muhtemeldir.
Türbenin içinde iki mezar daha bulunmaktadır. Giriş kapısına yakın olan mezar Hacı Melek Baba’ya, diğer mezar ise Pehlivan Baba’ya aittir. Bir söylentiye göre, Hacı Mehmed Baba bir işe öfkelenip Dedebağı’nı terk etmiştir. Bir diğer söylentiye göre de Pehlivan Baba, Mehmed Baba’yı Hanbağı’nda çalışmak üzere oraya göndermiştir. Kapıdan çıkıp giderken bağın kovanlarındaki bütün arılar Hacı Mehmed Baba’nın peşinden gidip etrafını çevirerek onu geri döndürmüşlerdir. Hacı Mehmed Baba, vefatında kendisini türbe içine gömmemelerini vasiyet ettiği için türbe dışına defnedilmiştir yönünde muhtelif rivayetler bulunmaktadır.
Arıcı Baba Türbesi’nin bakımı ve ziyarete açılması Hacıbektaş Belediye Başkanlığı tarafından sağlanmaktadır.