Hırka Dağı ve dağın eteğinde yer alan Ardıç ağacı, Aleviler-Bektaşilerce kutsal kabul edilmektedir. Dağ adını, Hacı Bektaş Veli’nin hırkasından almıştır. Rivayetlerden öğrendiğimiz üzere Hacı Bektaş Veli’nin hırkasının yandığı yer burası olduğu için dağa, Hırka Dağı denilmiştir.
Hırka Dağı, Hacıbektaş’ın güney-doğu tarafında, ilçe merkezinden yaklaşık 12-15 km uzaklıktadır. Dağın yüksekliği 1680 m dir. Hırka Dağı’na, Hacıbektaş’ın Hırka Tepesidelik köyünden gidildiği gibi Gülşehir İlçesi’nin Eski Yaylacık köyünden de gidilebilmektedir.
Hacıbektaş Belediye Başkanlığı’nca her yıl düzenlenen “16 Ağustos Hacı Bektaş Veli’yi Anma, Kültür ve Sanat Etkinlikleri” programında Hırka Dağı’da program içerisinde yer almaktadır. Zirve Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü ile Hacıbektaş Belediye Başkanlığı’nca ortaklaşa düzenlenen “Geleneksel Mistik Hacı Bektaş Veli Yolu” etkinliği Cemalettin AYGÜNEŞ’in yürüyüş liderliğinde ve rehberliğinde Hırka Dağı’na profesyonel ve amatör dağcılar ile katılımcılardan oluşan bir grup ile yürüyüş yapmaktadır.
Sizler de çantalarınızı ve çadırlarınızı alıp, Hırka Dağı’nda kamp yapabilir, dağın mistik havasını soluyabilirsiniz!
Hacı Bektaş Veli Velayetnamesinde Hırka Dağı ile ilgili iki rivayet bulunmaktadır. Rivayet odur ki;
“Hz. Hünkâr Hacı Bektaş el Horasani Suluca Karahöyük’e gelip yerleşti. Onun keramet ve velayetini işitenler, erenlerin ziyaretine gelip onun himmetini alırlardı. Bazıları yerlerine döner, bazıları bu yolu seçip erenlerin hizmetinde kalır ve erenlerden nasibini tamam olarak alırdı. Bu sebepten büyük toplantılar olurdu. Suluca Karayük’ün çok kış yaptığı bilinir, rüzgarı çok fazla olurdu. Orada toplanan müridler ve muhibler Karahöyük’ün soğuğundan incinip Hünkâr ululuğuna Karahöyük’ten ayrılıp sahilde bir yere yerleşmesini söylemek istediler. Bir gün söz esnasında yeri gelmişken “Erenler Şahı buranın rüzgarı çok fazla çok esiyor.” dediler. Hünkâr “Erenler bizi çok ziyarete geliyor. Burası o yüzden çok esiyor.” dedi.
Bir gün halifeler ve dervişler tekrar kararlaştırıp Hünkâr varlığına Karahöyük’ün soğuğundan şikayet ettiler. “Erenler Şahı burası çok yüksek, karı çok. Ne olur, erenlerden diliyoruz. Buradan kalkıp sahil bir yere yerleşseniz. Sizin muhabbetinizi arzu edenler huzur bulup rahat olsalar.” dediler. Hünkâr varlığı halifelerin bu sözlerini duyup “Hakk’a giden hak uğrum hakkı için buradan daha yüksek ve buradan daha soğuk bir yer olsaydı, orada otururdum ama sizin odun ihtiyacınızı karşılayayım üzülmeyin.” dedi. Erenlerin Suluca Karahöyük’ten gitmeye niyetinin olmadığını anladılar. Bir daha ağız açıp bu şekilde konuşmadılar.
“Hacı Bektaş Veli Dergahı’nın Aş Evi’nde kullanılan odunları Hırka Dağı’ndan getirilirdi.”
Hz. Hünkâr Hacı Bektaş Veli günlerden bir gün birkaç dervişle Hırka Dağı’na çıktılar. Hünkâr varlığı “Odun toplayın, ateş yakın.” diye buyurdu. Orada olan dervişler “Baş üstüne” deyip her biri bir tarafa odun toplamaya gittiler. Çalı çırpı toplayıp büyük bir ateş yaktılar. Ateş yanıp kızardığı zaman Hünkâr ululuğu ayağa kalktı. Coşarak semaha başladı. Onu gören dervişler de Hünkâr’la birlikte semaha başladılar. O ateşin etrafında bu şekilde kırk kere dolandılar. Sonra Hz. Hünkâr Hacı Bektaş Veli sırtından hırkasını çıkarıp ateşin üzerine attı ve uzaklaştı. Ateş tamamen yandı. Ateşten eser kalmadı, kül oldu. Sonra Hz. Hünkâr gelip mübarek eliyle küllerin hepsini havaya savurdu. Dervişlere “Bu külün düştüğü her yerde ağaç bitsin ki her zaman yakıp rahat olasınız. Kıyamete kadar da tükenmesin.” dedi. Bu sebepten o dağa Hırka Dağı adı verildi. Erenlerin nefesiyle ağaç bitip günden güne arttı. Çıplak garipler onunla ısınıp rahat oldular. Bu zamana kadar keser, yakarlar. Oraların halkı onunla dirilirler. Hünkâr Hırka Dağı’ndan Suluca Karahöyük’e gelip mutlulukla oturdu.”
Hırka dağında geçen bir diğer rivayette ise, Hacı Bektaş Veli’nin Gayb Erenleriyle buluşması anlatılmaktadır.
“Bir gün ikindi vaktinde Suluca Karahöyük’ün halkı Hırka Dağı’nın üzerinde iki tane ışık görüp Sarı İsmail’e haber verdiler. O da erenlerin huzuruna gelip “Erenler Şahı Hırka Dağı’nda iki ışık yanarken görmüşler. Gelip haber verdiler.”dedi. Hünkâr “Evet İsmailim onlar gayb erenleridir. Vatanlarından kalkıp bizi görmeye geldiler. Biz de onları karşılayalım.” dedi. Sarı İsmail’i de yanına alıp Hırka Dağı’na doğru yola koyuldular. O gelen gayb erenleriyle buluşup görüştüler. Hünkâr varlığı ile oturup üç gün üç gece sohbet ettiler. Sonra vedalaşıp gayb erenleri kendi makamlarına Hünkâr varlığı da Sarı İsmail’le birlikte Suluca Karahöyük’e döndüler. Halifeler erenleri görünce “Ne tez gittiniz, ne tez geldiniz?” dediler. Sarı İsmail “Bu nasıl tez gelmektir? Üç gün üç gece erenlerle sohbet ettik. Henüz ayrıldık. Onlar kendi yerlerine biz bu tarafa geldik.” dedi. Halifeler “Hangi üç gün üç gece. Bu ikindi vakti gittiniz. Daha gün kavuşmadan döndünüz.” dediler. Sarı İsmail bunun Hünkâr’ın kerameti olduğunu anlayıp sustu.
ARDIÇ AĞACI
Ardıç ağacı, yeri geliyor Hırka Dağı’nda Hacı Bektaş Veli’yi saklıyor! yeri geliyor Cemlerde tütsü oluyor!
Ardıç Ağacı, Aleviler-Bektaşilerin kutsal ağaçlarından biridir. “Devcik Ardıcı” olarak da bilinmektedir. Hacı Bektaş Veli’nin bu ağacın dibinde kırk gün çile çıkardığına inanılmaktadır. Ardıç Ağacı, Hırka Dağı’nın güney yamacında yer almaktadır. Ardıç Ağacını HırkaTepesidelik Köyü’ne vardıktan sonra Hırka Dağı’nın etrafını dolaşıp bulabilirsiniz! Ancak, ağaca ulaşmanın en kestirme yolu, Gülşehir’in Eski Yaylacık Köyü’ne varıp, oradan tepeye doğru 3-5 km yürümektir.
Ardıç ağacı, tohumlarını taşıyan ardıç kuşu sayesinde hayat buluyor, türünü devam ettirebiliyor. Anadolu’nun en gözde ağaçlarından birisi olan Ardıç ağacı, ardıç kuşu ile birlikte el ele bir yaşam sürüyor. Onlar, yaşamak için birbirine muhtaçlar!
Hacı Bektaş Veli Velayetnamesinde Ardıç Ağacı ile ilgili bir rivayet bulunmaktadır.
Rivayet odur ki;
“Hacı Bektaş Veli, Sulucakarahöyük’e ilk kez gelirken Açıksaray adlı bir köyden geçer. Yol yorgunu ve acıkmıştır. Rastladığı bir gelin kendilerine biraz ekmek ve yağ verir. Hünkâr, geline; “Artsın eksilmesin, taşsın dökülmesin!” diye hayır duasında bulunur. Bu duadan sonra küpün dibinde bulunan yağın arttığını gören gelin ile kaynana bunu dervişin hayır duasına bağlar. Hemen Hünkârın peşinden koşarlar. Mevsim ilkbahar, Kızılırmak taşmıştır. Gelin kaynana görürler ki, Hz. Hünkâr seccadesini suya salmış, üstüne oturmuş, karşı yakaya geçiyor. Oradan geriye dönerler. Köylüye olayı anlatırlar. Hepsi birden sala binip ırmağı geçer ve Hünkârı ararlar.
Ardıç ağacı, bazen göçebe toplulukların konaklarken tercih ettiği bir sığınağı, bazen de muradının gerçekleşmesini isteyenin dilek ağacı oluyor!
Heman kim suyu geçtiler, yukaru Hırka Dağı’na revane oldular. Dağın kullesinde bir ardıç ağacı dibine erdiler. Hz. Hünkâr ol ardıça etti: “Ey ardıç! beni bu dem ört per’inle, budağınla. Yarın kıyamet günü sana dilekçi olam.” Ol ardıç kıbleye karşu uzanup mecmu’u (tüm) her budağı eğildi. Şöyle kim bir çadır gibi oldu. Ol ardıca “ Devecik Ardıcı” demekle meşhurdur. Rivayettir, Hacı Bektaş el-Horasani Kuddisallahu sırrah-ül-aziz ol ardıcın dibinde erbain çıkardı. Amma bu yana, köy halkı Hünkârı arayu arayu yürüdüler, bulamadılar.”
Ardıç ağacı, bazen kendisinden yapılan sazın gövdesi, bazen de eşiği oluyor !
Yeryüzünde en yaygın kültlerden biri olan ağaç kültü, dinler tarihinin tespitine göre insanlık geçmişinin en eski zamanlarından beri kendini göstermektedir. Ağaç yerin dibine dalan kökleri, göğe doğru dik bir tarzda yükselen gövdesi ve gökyüzüne dağılan dal, budak ve yapraklarıyla olduğu kadar mevsimden mevsime kendini yenilemesi ve daha pek çok özelliğiyle insanı celbetmiştir. Ağaç, çoğu defa hayatın ve ebediliğin timsali olarak da benimsenmiştir.
Bütün kutsal ağaçların Dünyanın merkezinde oldukları ve herhangi bir dinsel törenden önce veya bu esnada kutsallaştırılan tüm ayinsel ağaçların büyüsel olarak dünyanın merkezine kadar uzandıkları kabul edilmektedir. Şamanlık’ta önemli bir yeri olan ağaç, Türk kültüründe de önemli bir yere sahiptir. Ağaca gösterilen saygı pek çok toplumda kendini gösterir. Yine ağaç Orta Asya ve Sibirya’da Şamanların tapınma, kutsanma yeri olarak görülmektedir. Ayrıca “kansız adak”larda Şaman üzerine veya davuluna bez bağlamanın dışında ağaca da türlü renklerde bez bağlanmaktadır.
Şamanlık’ta ağacın kutsallığı Şamanlık’taki üç aleme gönderme yapmaktadır: Kökleriyle yeraltını veya karanlıklar ülkesini, gövdesiyle insanı ve yeryüzünü ve son olarak dalları ve yapraklarıyla gökyüzünü ve sonsuzluğu simgelemektedir. Şaman insanı, ağacı kozmik yolculuğunda bir araç olarak kullanmaktadır. Ağacın olmadığı bir şaman ayininden söz edilemez. Ayrıca, Şaman, ayin sırasında ağacın etrafında 7 ya da 9 defa döner ve bu şekilde kozmik yolculuğunu gerçekleştirir.
“Şaman adayı olan genç, hemen bir ağaç diker, ağacı büyüdükçe kendisinin de mertebesi büyür. Şaman öldüğü zaman ağacı da ortadan kaldırılır.”
Türkler, ağaçların ölümsüzlüğü simgelediğini düşündükleri gibi, kendilerini koruyacağına, bütünlük sağlayacağına, isteklerinin yerine gelmesi için aracı olacağına, ölülerini koruyacağı inancına sahip olarak yaşamış ve gelecek nesillere de bu şekilde aktarmışlardır. Seçtikleri ağaçları ya şekillerine göre ya da adlarına göre manalar yükleyerek hayatlarına sokmuşlardır.
Hacı Bektaş Veli’nin ağaçla ilgili rivayetlerinde, birisinin “Karadut ağacı” diğerinin de “Devecik Ardıcı” ile ilgili olması Orta Asya Şaman inancının izlerinin Anadolu’da da süregeldiğini göstermektedir. Ardıç ağacının Şaman inancında muradın gerçekleşmesi için dilekte bulunan bir ağaç olması yani adak ağacı olması, Hünkâr’ın da herhangi bir ağaca değil de ardıca dilekte bulunması ve bunun sonunda muradının gerçekleşmesi ağaca yüklenen anlam açısından tam bir benzerlik göstermektedir. Rivayetlerden hareket edecek olursak; ağacın kök salan özelliğinden dolayı, iki ağaç Hacı Bektaş Veli’nin Sulucakarahöyük’e gelmesine yardımcı olmuştur. Bu ağaçlardan birisi ardıç ağacı, bir diğeri de karadut ağacıdır. Hacı Bektaş Veli’nin Sulucakarahöyük’e gelmesinde ardıç ağacı adak ağacı ve korumacı özelliğini, karadut ağacı da Hünkâr, ocağını Sulucakarahöyük’e kurduğu için ‘evin ruhu’ olma özelliğini göstermiştir.
“Hırka Dağı’nı gezdikten sonra Çayırbağ Kumtepe Göleti’ne gidip, balık tutabilir ve piknik yapabilirsiniz!”
Kumtepe Göletinin etrafında herhangi bir tesis ya da mesire yeri olmadığı için yanınızda masa ve sandalyenizi getirmeyi unutmayın!