17 Kasım 1939 tarihinde Kahramanmaraş’ın Afşin İlçesi’nin Berçenek köyünde doğan ve 17 Mayıs 2002 tarihinde Almanya’da (Köln) Hakka yürüyen Aşık Mahzuni Şerif, vasiyeti üzerine 19 Mayıs 2002 tarihinde Çilehane’de sırlandı (defnedildi). Aşık Mahzuni Şerif için önce Belediye Meydanı’nda bir tören düzenlendi. Daha sonra Çilehane’de yine Alevi-Bektaşi erkanına göre düzenlenen cenaze töreniyle birlikte “OZANIMIZ” sonsuzluğa uğurlandı.
Aşık Mahzuni Şerif’in cenazesi ülkemizde katılımın en çok olduğu cenaze törenlerinden biri olmuştu. Neden mi? Çünkü ozanlar, sanatçılar Işık’tır; onlar halkını, toplumunu aydınlatanlardır. Onlar samimidir, onlar korkusuzdur, onlar zalime boyun eğmeyenlerdir. Onlar, yol göstericidir. İşte, Mahzuni Şerif’i seven on binlerce insan da Hacıbektaş’a gelmişti ve sabahın erken saatlerinden itibaren Hacıbektaş Belediye Meydanını doldurmuştu. Gelemeyen yüzbinlerce insanın kalbi de buradaydı, Hacıbektaş’taydı.
Cenaze, Çilehane’ye ulaştığında Hacıbektaş’ın yolları insan seliydi ve kalabalığın bir ucu halen Hacı Bektaş Veli Külliyesi’nin oradan Çilehane’ye doğru yürümekteydi. Halkının sesi olmuş ozanlarına karşı son görevlerini yapmak için Hacıbektaş’a gelen Canlar, Hacıbektaş halkıyla birlikte kol kola can cana Mahsuni’nin türkülerini okuyarak, “Ben bir Mahzuni’yim naçar giderim” diyen Mahzuni’ye inat ozanlarını son yolculuğunda yalnız bırakmamışlardı.
“Aşık Mahzuni Şerif, 16 Ağustos 1997 tarihinde düzenlenen Hacı Bektaş Veli’yi Anma, Kültür ve Sanat Etkinlikleri’nde Hacı Bektaş Veli Dostluk ve Barış Ödülü’ne layık görülmüştür.”
Asıl adı Şerif Cırık olan Mahzuni Şerif’in soyu, Horasan’dan Tunceli’ye göçen Ağuçan aşiretine dayanmaktadır. Babasının adı Zeynel, annesinin adı Döndü’dür. “Şerif” adı, kendisi doğmadan önce ölen amcasının adına ithafen verilmiştir. Mahsuni, Alembey köyündeki Lütfi Mehmet Efendi Medresesinde Kur’an eğitimi alırken köylerine ilkokulun yapılmasıyla medrese eğitimini bırakarak ilkokula başladı. 1955 yılında, sonradan Ankara’ya nakledilen Mersin Astsubay Okuluna kaydoldu ve 1959’da okulu bitirerek ordonat tekniker sınıfına ayrılarak Ankara Ordonat Tekniker Okulunda eğitim almaya başladı. Burada okurken yapılan bir arama sonucu çantasında Alevi-Bektaşi ozanlarının şiirleri ve Marksizm ile ilgili kitaplar çıkmasıyla okuldan kaçtı ve bir daha geri dönmedi. 1961’da Kuleli Askerî Lisesi’ne gitti fakat maddi zorluklardan ötürü eğitimini yarıda bıraktı.
Mahzuni Şerif, özellikle 60’lı yıllarda yükselişe geçti. Ankara’da Fikret Otyam, Feyzullah Çınar, Nesimi Çimen, Aşık Daimi, Kul Ahmet gibi ozanlarla bir araya gelmeye başladı. Otyam’la ilişkileri baba oğul gibiydi. Aşık Mahzuni, 1972 yılında aşıklık geleneğinin en büyük temsilcilerinden Aşık Veysel Şatıroğlu’nu Sivas’ın Sivrialan köyünde ziyaret etti.
“Mahzuni Şerif, Âşık Veysel’in Ankara Melek Sineması’ndaki konserinde Veysel’den önce sahneye çıktı. Mahzuni’nin sahnedeki performansının ardından ayağa kalkan Âşık Veysel, çevresindekilere “Bu gelen Pir Sultan olmalı, ayakta karşılanmalı” dedi.
Duygu ve düşüncelerini sazının yanı sıra “Milliyet”, “Meydan”, “Anadolu’nun Sesi” gazeteleriyle “Pir Sultan”, “Hacı Bektaş”, “Kızıldeli”, “Ozanca” gibi dergilerdeki yazılarıyla dile getiren Aşık Mahzuni, bazı yazıları ve türküleri sebebiyle birkaç defa hapse mahkum edildi, iki defa idamla yargılandı.
12 Mart Muhtırası sonrasında 8 yıl boyunca sahneye çıkması ve yurt dışına gitmesi yasaklanan Aşık Mahzuni, sanattan ve türkülerden uzak kalmamak için bu süre zarfında küçük bir dükkanda plak satmaya başladı ve bu yılları verdiği bir röportajda şöyle anlattı: “Türkü söyleyememek beni çok üzüyordu. Canlı bir balığı tutun ve kumun üzerine atın o balık o denize nasıl bakıyorsa ben de türkülere öyle bakıyordum.”
“Aşık Mahzuni Şerif, 1989-1991 yılları arasında Halk Ozanları Federasyonu tarafından dünyanın en büyük 3 ozanı arasında gösterildi.”
Mahsuni Şerif’in Türk halk müziği sanatçıları tarafından söz ve besteleri sıklıkla kullanılmıştır. Halk şiirine gönül veren ve konuşma dilini şiirleştiren Aşık Mahzuni Şerif’in 453 plağı, 58 kaseti ve yayımlanmış 8 adet kitabı bulunmaktadır. Ayrıca TRT tarafından çekilmiş 2 adet belgeseli vardır. Hakka yürümesinden sonra kendi türkülerinden kolektif albümler hazırlanmıştır.
“Halk ozanının yazdığı şiirlerden bestelediği türkülerin yaşadığı dönemdeki insan acılarına odaklandığına dikkati çekerek, “1950’li yıllardan itibaren ülkemizde başlayan sanayileşme ve köyden kente göç olgusuna bağlı olarak bazı kırılmalara ve değişimlere uğrayan aşık tarzı şiir geleneği, 1960-1980 yılları arasında Türkiye’de baş gösteren toplumsal ve siyasi olaylardan etkilenmiştir. Bu etkileri Aşık Mahzuni Şerif’in şiirlerinde de görmek mümkündür. Geleneğin yoğun olarak tekrara düştüğü bu dönemde kendine özgü bir üslup ile sanatını ortaya koyan ozanın yaşadığı dönemdeki sosyal ve siyasi olaylar, sanayileşme, göç, kentleşme, gurbet olgusu, askeri darbeler, gelir dağılımındaki adaletsizlikler ve işçi sorunları gibi konular, onun şiir evrenini ve şiirlerini ürettiği bağlamı belirleme noktasında bize yardımcı olmaktadır.” (Aşık Tarzı Şiir Geleneğinde Aşık Mahzuni Şerif ve Şiirleri /Yılmaz Irmak)
“Aşık Mahzuni, Yunus Emre, Şah Hatayi, Pir Sultan, Kul Himmet, Köroğlu, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Aşık Veysel silsilesindeki halk ozanı birikimimizi Nazım Hikmet, Ahmed Arif, Enver Gökçe, Hasan Hüseyin, Cahit Külebi gibi çağdaş şiirimizin ustalarıyla bütünleştirmiş birisidir. Bu bakımdan da onun özümsenmesi, bütün bir Anadolu kültürünün anlaşılması gibidir.” (Müzisyen Metin Turan)
Sanatçı Sezen Aksu, Aşık Mahzuni Şerif’in vefatından sonra 2006’da çıkarılan “Mamudo Kurban” albümü için kaleme aldığı değerlendirmede şunları kaydediyor: “En az herkes kadar sevdim türkülerini, şiirlerini, hayatı bir çırpıda özetleyen sözlerini. Ama sanırım en çok adaletini sevdim, doğuya, batıya, kimseye yandaş olmadan, ayırmadan, yanımızda ve içimizden biri oluşunu. Doğruya ters düşene verdiği mücadeleyi, başkaldırıyı. Haksızlığa uğradığı bütün yaşadıklarına karşın yılmadan, kızmadan hatta kırılmadan, insanı ve ona ait tüm değerleri sevip, kollamasını. Mücadele ederken kükreyen sazının, aşkı ve sılayı anlatırken ki narinliğini. O, bir yandan da zor zamanlarda tutunmak için çırpındığımız hayat ağacının en güçlü dallarından biri olarak ümidimizi taze tutacak.
“Büyük ozan Aşık Mahzuni Şerif’in yaşam öyküsü” tiyatro oyunu olarak da sahnelenmiştir. Ali Öztunç’un “Devr-i Mahzuni” adlı kitabından, Hakan Güneri tarafından tiyatroya uyarlanan oyunu Devlet Tiyatrosu yönetmenlerinden Murat Sarı yönetmiştir. Oyun, ozanın köyünden başlayarak, fırtınalarla dolu sanat yaşamını, tutukevinde Yılmaz Güney ile yolunun kesişmesini, çevresini dönüştürmesini, Onu bu ülke halkının yüreğine yerleştiren güzel türküleri eşliğinde anlatır, bilinmeyen yanlarını, halktan yana yaşam felsefesini aktarır.
“Bir Ozan’ın Yaşamı ‘Mahzuni Şerif’ Tiyatro Oyunu 2020 yılında Hacıbektaş Kültür Merkezi’nde de sahnelenmiştir.”
“Hacıbektaş Belediye Başkanlığı tarafından her yıl ölüm yıldönümünde Çilehane’de mezarı başında Aşık Mahzuni Şerif’i Anma Günü yapılmaktadır. 17 Mayıs hafta içine denk geldiği zamanlar da Anma Günü, aynı gün değil bazen hafta sonu yapılmaktadır.”