Hanbağı (Hambağ), Hacıbektaş çevreyolu üzerinde ilçe merkezinden yaklaşık 2 km uzaklıkta Hacı Bektaş Veli Dergahı’nın güney yönünde, Çilehane’nin de batı yönünde yer almaktadır. Vakti zamanında burası Tatar Hanı’nın ordusuyla bir süre konakladığı yer olarak bilindiğinden buraya “Hanın Bağı” anlamına gelen Hanbağı denildiği rivayet edilmektedir. Hanbağı’nın yapımına Turabi Baba zamanında başlanmış, Hacı Hasan Baba zamanında da tamamlanmıştır.
Hanbağı’nda eskiden kapıdan girilince güvercinlik, meydan evi, mutfak ve kare planlı bir havuzun olduğu bilinmekle birlikte bu yapıların kalıntıları günümüze dahi kalmamıştır. Yapıların biraz ilerisinde ve güvercinliğin alt tarafında Veli Baba’nın mezarı bulunmaktadır. Baş ve ayakuçlarında 1 m boyunda taş sütunlar vardır. Meydan evinin üst tarafında sınır duvarı yakınında da dervişlere ait üç mezar daha vardır. Üzerlerinde bir kitabe olmadığı için bu mezarların kimlere ait olduğu ise bilinmemektedir. Ancak, Hanbağı’na hizmet etmiş dervişlere ait olabileceği kuvvetle muhtemeldir.
Hanbağı ya da Hambağ, Hacı Bektaş Veli Dergâhı’na bağlı bir yer idi. Hanbağı, ‘ham’ olarak dergaha gelen yeni muhiblerin olgunlaşmak için gönderildiği ocaklardan biridir. Kulağı küpeli mücerred dervişler burada olgunlaşır; babalık veya dedelik almak için de daha sonra Dedebağı’na gönderilirlerdi. Bektaşiliğe intisap etmek isteyen derviş adayları önce Pir Evi’ne bağlı Hanbağı ve Dedebağı çiftliklerinde hizmet eder, daha sonra burada ilk sınavlarını geçebilirlerse önce At Evi’nden başlamak üzere Pir Evi’ndeki hizmetlerine başlarlardı.
“Hanbağı’na kurulmuş aşıkların otağı
Gülzar-ı aşk oluptur mestaneler durağı”
At Evi, Dergâhın tarım işlerinin yönetildiği evdir. Dergâha ait tarım arazileri, bağlar, bahçeler ve çiftliklerden At Evi sorumluydu ve dergâhın bütün tahıl ihtiyacını karşılayan evdi. Günümüzde temeli dahi kalmamış olan At Evi, Dergâhın 1. avlusunda (Nadar avlusu) ilk giriş kapısı olan Çatal (Cümle) kapının doğusunda yer alırdı.
Mustafa Kemal Atatürk, Temsil heyeti ile birlikte 22 Aralık 1919 tarihinde Hacıbektaş’a geldiklerinde, Hacı Bektaş Veli Dergahı’nı ziyaretlerinde kendisini karşılayan Bektaşi Babalarından birisi de Hanbağı Babası Şükrü Baba’dır.
At Evi aynı zamanda Hanbağı’nın bütün işlerinden sorumlu evdi. Hacı Bektaş Veli Dergahı’nın açık olduğu dönemlerde önemli Ocaklardan olan Hanbağı ve Dedebağı aynı zamanda; dergahın meyvesini, sebzesini ve balını da temin ederdi. Dergah, ‘Dedebağı’ ve ‘Hanbağı’ denilen çiftliklerle birçok tarla, bağ ve bahçeler, bostanlıkları içinde barındıran büyük bir işletme halindeydi. Burada çalışanlar tamamen Dedebaba emrinde olup, her iş Dedebabanın buyruğuyla ve izniyle yapılmaktaydı. Hizmetlerinde pek çok derviş, muhip ve ücretli işçi bulunduran Babalar bu arazilerin birer bölümünde çalışır, ürün alır ve hayvan yetiştirirlerdi.
Yediğin lokmayı hak et! Oturduğun yeri pak et! ( Hacı Bektaş Veli)
Hacı Bektaş Veli Dergâhı’nda da, Yeniçeri Ocağı’nın uyguladığına benzer bir sistem bulunmaktaydı. Bektaşi tarikatına girmek isteyen bir muhib, önce Pir Evi’ne yakın olarak kurulmuş olan “Hanbağı Tekkesi”nde denenirdi. Burada hizmet gördürülen muhib, başarılı olduğu takdirde, bir üst tekke olan “Dedebağı Tekkesi”ndeki hizmete terfi ederdi. Her Bektaşi muhibbi, bu tekkelerde en az birkaç yıl hizmet etmek zorundaydı. Dedebağı’nda başarılı olduğuna karar verilen muhib’e destarsız tâc giydirilmekte ve ancak bu ritüelden sonra “derviş” olabilmekteydi. Bu ritüelin bir benzeri de Yeniçeri Ocağı’nda uygulanırdı.
Alevilik-Bektaşilik’te Tanrı ve insan sevgisi kadar doğa sevgisi de önemli bir yer tutar. Bu inanç sisteminde, insanlar doğayla özdeşmiş ve bütünleşmiştir.
Kaygusuz Abdal, bunu şöyle ifade etmektedir.
“İnsan, cümle yaradılmışın aynasıdır…
Cemi(bütün) eşyanın hakikatı alem-i ademdir ve ademin hakikatı Hakk’tır..
İnsanın vücudu bir şehir gibidir; ateş, su, toprak ve yel gibi dört türlü nesneden; kemik, sinir, damar, deri, ilik, et, kan, yağ ve kıl gibi dokuz cevherden oluşmuştur…
Yedi kat yerler vücudumdur, sular damarımdır, gökler çadırımdır, arş seyranımdır, çarh devranımdır, yıldızlar meşalemdir…
Gece ermişlik, gündüz nebiliktir.
İlkbahar doğmak, sonbahar ölmek; sağlık gül bahçesinde olmak, hastalık karanlıkta kalmaktır.
Bütün kâinat (altı bini nebata-bitkilere, altı bini hayvanata, altı bini insana ait olan, birbirinden ayrı olmayan ve Tanrı ile kuşatılan bu onsekiz bin âlem) insanın vücudundadır, özündedir. Bunları dilimiz ve elimizle rencide etmemeliyiz, incitmemeliyiz. Çünkü onlar rencide olursa, Tanrı da rencide olur.”
Hanbağı’nda mesire alanı bulunmamakta olup, burası günümüzde özel mülkiyet alanı içerisinde yer almaktadır.