Hacı Bektaş Veli’nin kerametlerinin anlatıldığı Vilayetname adlı eserde, ‘taş’ üzerine anlatılan ve sonradan halk arasında kutsallık kazanan rivayetlere oldukça sık rastlanılmaktadır. Hacıbektaş taşçılığının Hacı Bektaş Veli Dergahı’na kadar uzanan çok eski bir geçmişi bulunmaktadır. Taş, Bektaşi kültüründe ayrı bir yer edinmiş, Hacı Bektaş Veli Dergahı’nda “taş loncası” dahi kurulmuştur. Hacıbektaş’ta taşçılık zanaatını ilk başlatan Ermeni ve Rum ustalar olmuştur. Hacıbektaşlı Necip AKPINARLI, Muhtar Topal Mustafa ve Küntülerden Cuma ÖZCAN bu sanatın öncüleridir ve taşçılık zanaatını Ermeniler ve Rumlardan öğrenmişler ve devam ettirmişlerdir.
Bektaşi Tarikatının kutsal sembolleri olan; teslim taşları, palheng taşları ve kamberiyelerin dergahta dervişler tarafından kullanıldığı vitrinlerde sergilenmesinden anlaşıldığı gibi özellikle de teslim taşının dergahın evlerinin kapı üstlerinde ve Aslanlı Çeşme yapısı üzerinde görülmesinden de anlaşılmaktadır. Hatta Derviş ve babaların fotoğraflarında da bunlar bizzat görülmektedir. Önceleri inanç üzerinden hayat bulan Hacıbektaş taşçılığı zamanla hediyelik eşya üzerine yoğunlaşmış ve bu alanda uzun yıllar ömrünü sürdürmüştür. 1962 yılına kadar taşçılık tamamen elde yapılırken, 1962 yılından itibaren makineleşmeyle birlikte Hacıbektaş taşçılığı büyük bir ivme kazanmış, bunun sonucunda da seri üretim artmıştır.
“Taşçılık, Hacıbektaş’ın Bala Mahallesi’nde hayat bulmuştur.”
Hacıbektaş taşçılığında Sefer ULUTAŞ, Hüseyin ULUTAŞ, Mustafa ÇIKRIKÇI, Yakup GÜRSES, İsmail GÜRSES ilk taş ustalarıdır. Hüseyin EKİCİ, İbrahim ER, Halil TOPALOĞLU, Celal KANİ, Hüseyin KANİ, Halil İbrahim ATKAYA, Fahrettin ARIKAN, Süleyman BADEM, Abbas GÖKÇE, Bektaş GÖKÇE, Halil İbrahim ERSOY, Bektaş ORAL, Mahir ULUTAŞ, Tahir ULUTAŞ ve Haydar AKALIN ikinci kuşak taş ustalarıdır.
Üçüncü kuşağın en önemli temsilcilerinin başında ise Nadi YILMAZ, Yücel AYGÜNEŞ, Muzaffer AKPINARLI, Necdet AKPINARLI, Bektaş MUTLU ve Dursun MUTLU gelmektedir. Taşçılık, Hacıbektaş’ta çırak ve kalfa bulamadığı için bu zanaatın devam etmesi artık çok zor görünmektedir. Günümüzde ise Gelir YILMAZ, Salih GÖKÇE, Şahin ATKAYA, Halil İbrahim ATKAYA, Gencer ERSOY, Erkin AKDERE, Orhan ÇETİN, Efe GÖKÇE, Besim BADEM, Malik Ejder ERSOY, Halil ULUTAŞ ve Hüsmen KIRŞEHİRLİ Hacıbektaş taşçılığının son temsilcileridir.
Hacıbektaş taşçılığında kullanılan taş türü oniks taşıdır. İngilizcede “Onix” diye yazılan Oniks taşı, ayrılık taşı ve şans taşı olarak bilinmekte olup, yarı değerli bir taş türüdür. Oniks taşının özelliklerine bakıldığında gerçekte siyah ve gri renklerde olup, açık renk bantları vardır. Opak görünümlüdür ve cam kadar parlaktır. Genel olarak yeryüzünde siyah şeklinde bulunan oniks, katmanları üzerinden birçok değişik rengi ortaya çıkarmaktadır. Beyaz ve siyah başta olmak üzere aynı zamanda mavi ile yeşil gibi renkleri üzerinden kristalize bir görüntüsü ortaya çıkmaktadır. Oniks taşı, damarlı akik olarak da kayıtlarda yer almaktadır.
Kuvars grubunda yer almasının yanı sıra kriptokristal olarak da bilinmektedir. Yani taneleri gözle görülmeyecek kadar ufak yapılardan oluşmuş kristal bir kayaçtır. Taşın sertlik derecesi 7’dir. Oniks taşı en çok İtalya, Çin, Madagaskar, Meksika, Mısır, Almanya ve Hindistan’da çıkarılır. İçerisinde çok sayıda mineral bulunduran oniks, birçok taşta olduğu gibi fosil kalıntılarının yüzyıllarca yer altında çeşitli ısı ve basınçla zamanla taşlaşması sonucu oluşmuştur. Oniks, işlenebilir olması ve estetik olarak şık durması sebebiyle eski çağlardan günümüze dek çeşitli süs eşyaları ve takıların yapımında kullanılmıştır.
Oniks taşı, bloklar halinde taş ocağından uzun uğraşlar ve zahmetler sonucunda çıkarılır. Sonra fabrikaya götürülür ve orada yarılır. Atölyesinde taşı işleyecek usta, kendisinin kullanacağı ölçülerde taşları fabrikada kestirir. Sonra taşlar atölyeye getirilir. Bu sefer atölyede usta, taştan ne tür hediyelik eşya yapacak ise ölçüsüne göre taşı, tezgahta keser. Taş, kesme makinesinde kesilir. Kesme işleminde daire şeklinde ucu elmaslı testere kullanılır. Taş, testerenin ve elmasın yanmaması, toz çıkarmaması için su ile kesilir. Bir taş atölyesinde kesmeci, cilacı ve tornacı çalışır. Taşı kesen usta, aynı zamanda torna ve cila işlerini kendisi de yapabilir. Ya da bu işleri yapması için ayrı ayrı usta çalıştırılır.
Atölyede taş yaparken; arda, madırga, keski, kefek taşı, zımpara, taş tezgahı, cila çarkı, torna, matkap, bız, murç, çekiç, testere kullanılır. Torna tezgahında; vazo, şekerlik, şamdan gibi silindirik formlu objeler çıkarılır.
Kolye, anahtarlık, isimlik, tespih ve hayvan figürleri ise elle şekil verilerek yapılır. Tornadan çıkarılanlar cila makinesinde, elde yapılanlar önceleri kefek taşı ile günümüzde ise zımpara ve fırça ile cilalanmaktadır. Cila malzemesini elde etmek için önceleri kalay ve kurşun eritilir, üzerine cıva dökülerek toz haline getirilirdi. Sonra içine asit dökülerek cila elde edilirdi. Taş üzerinde herhangi bir pürüz kalmayıncaya kadar elde sürtülür, sonra cilalanır. Cilalama işini yaparken bir bez parçası yumak haline getirilir ve cilaya bandırılır.
“Yıllardır kapalı olan Hacı Bektaş Veli Dergahı’nın 16 Ağustos 1964 tarihinde Müze olarak ziyarete açılması, Hacıbektaş taşçılığının gelişmesinde milat olmuştur.”
Dergahın müze olarak ziyaret açılmasından sonra Hacıbektaş’ı ziyarete gelenlerin sayısında artış olmuş, bu durum Hacıbektaş taşçılığının canlanmasını sağlamıştır. Hacı Bektaş Veli’yi ziyarete gelenler, memleketlerine “Hacıbektaş hatırası” olarak özellikle taştan yapılmış hediyelik eşyalar götürmeye başlamıştır. Ziyarete gelenlerin taleplerini karşılamak için taş atölyelerinde oniks taşı yoğun olarak işlenmeye başlamış, oniks taşından yapılmış her türlü hediyelik eşyayı satmak için taş dükkanları ve tezgahları açılmıştır.
“Hacıbektaş’ta taşçılık iki koldan ilerlemiştir. Bunlardan birisi hediyelik eşya üzerine yapılan taşçılık olup, bir diğeri de mezar taşı, mutfak tezgahı ve diğer ev işleri üzerine yapılan taşçılık olmuştur.”
Hacıbektaş halkının bir kısmı geçimini taşçılıktan sağlamaya başlayınca, bu zanaat “Usta-Kalfa-Çırak” ilişkisini ortaya çıkarmış; işi öğrenen bilgisini, tecrübesini birbirine aktararak taşçılık geleneğini uzun yıllar yaşatmıştır. Zanaatını geliştirenler zamanla kendi atölyesini ya da taş dükkanını açmaya başlamıştır. 1990’lı yıllara gelindiğinde Hacıbektaş’ta artık on beşe yakın taş atölyesi faal bir şekilde onyx taşını, mermeri işlemeye başlamıştır.
“Hacıbektaş taşçılığında; hediyelik eşya yapımında en çok kullanılan taş, Oniks taşı olmuştur. Oniks taşı içinde özellikle balgami yeşil ve mavi renkte olanlar çok kıymetlidir ve en çok bu renkte olanlar sevilmiş ve kullanılmıştır.”
Önceleri Avanos (Nevşehir), Gümüşkent-Salanda (Gülşehir-Nevşehir), Bekdik, (Kırşehir) ve Kırlangıç dağından getirilen taşlar atölyelerde işlenmiş; daha sonra Terme (Kırşehir), Kozaklı (Nevşehir), Tokat, Turhal, Sivas, Söğüt (Eskişehir), Balıkesir, Afyon, Van ve farklı yerlerden getirilen taşlar hediyelik eşya yapımında kullanılmaya başlanmıştır. Mezar taşı ve mutfak tezgahı yapımında ise özellikle Afyon ve Marmara Bölgesi’nden getirilen taşlar kullanılmıştır.
“Artık, 1970’li yıllardan itibaren Hacıbektaş taşçılığı, Altın Çağı’nı yaşamaya başlamıştır.”
Taş atölyeleri ve taşçı dükkanları her yıl yapılan “16-18 Ağustos Hacı Bektaş Veli’yi Anma ve Kültür-Sanat Etkinlikleri”nde en yoğun satış rakamlarına ulaşmaya başlamıştır. Sadece bu günlerde değil Nisan ayından itibaren başlayan ziyaretçi yoğunluğu Temmuz-Ağustos aylarında büyük bir artış gösterip, bu yoğunluk kış mevsimine kadar devam ettiği için taşçılık sektörü de bu yoğunluktan gelir anlamında uzun yıllar faydalanmış, tabiri caizse güzel ekmek yemiştir.
Hacıbektaş taşçılığı, sadece Hacıbektaş İlçesi ile sınırlı kalmamıştır. Ülkemizin farklı şehirlerinde yapılan panayırlarda, fuarlarda, festivallerde ve etkinliklerde stantlar açılarak Hacıbektaş taşçılığı tanıtılmış, aynı zamanda taşçılık ekonomisine gelir getirici bir saha bulmuştur.
Taş atölyeleri de sadece Hacıbektaş’ta faaliyet göstermekle kalmamış; Hacıbektaş dışına da yayılmıştır. Hacıbektaşlı taş ustaları; ilkin Nevşehir’de, sonra Ankara’da taş atölyesi açmışlardır. Daha sonra Ürgüp-Göreme-Avanos, Kırşehir, İstanbul, Antalya ve Eskişehir’de taş atölyeleri açarak Hacıbektaş taşçılığını devam ettirmişlerdir. Kırşehir’de taşçılık sanatı Hacıbektaşlı ustalar tarafından önce Kırşehir Sanat Okulu’nda uygulamalı ders olarak öğretilmiş, buradan mezun olanlar daha sonra kendi atölyelerini açmışlardır. Bu atölyelerin sayısı zamanla Kırşehir’de 60’a kadar ulaşmıştır.
Hacıbektaş taşçılığında hediyelik eşya olarak; kolye, isimlik, anahtarlık, şamdan (tek-iki-üç-beş kollu) vazo, şekerlik, hacıyatmaz (ayaklı-ayaksız), çerezlik, kalemlik, ağızlık (sigaralık), peçetelik, havan, kadeh, likör takımı, saat, satranç takımı, tespih, rozet, pudralık, sehpa, kül tablası, üzüm, elma ve armut formlu objeler yapılmaktadır.
Hayvan figürleri de çok sevilen taş objeler arasında yer almakta olup, Hacı Bektaş Veli’yi ve barışı simgelediği için özellikle Güvercin heykeli yapılmaktadır. Bununla birlikte; yedili fil takımı, aslan, kaplumbağa, kuş ve deve figürleri de çok sevilen hayvan figürleri arasında yer almaktadır.
Hacı Bektaş Veli Dergahı’nın kutsal sembolleri olan ve dervişlerin taktığı teslim taşı, palheng taşı, kamberiye de taş atölyelerinde her zaman yapılmakta ve taşçı dükkanlarında bulunmaktadır. Hz. Ali’nin adaleti ve bilimi simgeleyen Zülfikar kılıcı da Hacıbektaş taşçılığının ürettiği en önemli objeler arasında yer almaktadır.
Eskiden özellikle kolye, anahtarlık, rozet ve teslim taşlarının üzeri hafifçe oyularak içlerine Hz. Ali ve Hacı Bektaş Veli’nin resimleri yerleştirilirdi. Bununla birlikte günümüzde ise hediyelik eşyalar üzerinde resim olarak; Hz. Ali, Hz. Hüseyin, On İki İmamlar, Hacı Bektaş Veli, Mustafa Kemal Atatürk, Hacı Bektaş Veli’nin Sözleri, İnsan-ı Kamil ve İnsanın Cemali çıkartmalarının yapıştırıldığı ya da kazıma tekniği ile yapıldığı görülmektedir.
Ziyaretçilerin en sevdiği hediyelik eşyalar arasında “taşa isim yazdırmak” olarak da tabir edilen kolye ve anahtarlıklara isimlerini yazdırmak olmuştur. Kolye ve anahtarlıktan sonra en çok teslim taşının satışı gerçekleştirilmektedir. Günümüzde biraz azalsa da eskiden şamdanlık, şekerlik, vazo ve kül tablası satışı da daha yoğun olarak yapılırdı.
“Hacıbektaş Belediye Başkanlığı tarafından düzenlenen etkinliklerde, Hacı Bektaş Veli’nin ve barışının sembolü olan mermerden Güvercin heykeli, ödül alanlara ve misafirlere takdim edilmektedir.”
Taşçı dükkanlarında elektrik ile çalışan ucu sivri metal bir cihaz ile kolye ve anahtarlıklara isim yazılmasına ilkin 1978 yılında başlanmıştır. İstanbul’da metal objelere isim yazmaya yarayan bu cihazın Hacıbektaşlı Can ALOĞLU (Can Baba) tarafından keşfedilmesiyle birlikte cihaz artık Hacıbektaş’taki taşçı dükkanlarında kullanılmaya başlanmış, taşlara yazı yazan bu cihazın çıkardığı cızırtı sesi dükkanlardan hiç eksilmez olmuştur. Sadece kolye ve anahtarlıklara değil zamanla masaları süsleyen ve “isimlik” olarak bilinen taşlara da yazı yazılmaya başlanmasıyla birlikte taşçılık sektörüne farklı bir ekmek kapısı açılmıştır. Doğal olarak burada müşterinin beğenisi önemli olduğu için kaligrafi sanatını yani güzel yazmayı en iyi şekilde icra edenlerin taşlara yazdıkları beğenilir olmuştur.
Hacıbektaş sınırları içerisinde hediyelik eşya yapımında ya da mezartaşı-mutfak tezgahında kullanılan mermer&onyx taşı, Hacıbektaş’ta çıkmamasına rağmen Ülkemizde işlemesinin en çok yapıldığı yerlerin en başında geldiği için “Hacıbektaş taşı” olarak ünlenmiştir. Taşçılık zanaatını unutmamak, bu zanaatı öğretmek amacıyla Hacıbektaş Halk Eğitim Merkezi’nde zaman zaman taşçılık kursları açılmıştır. Yöresel kültürün etnografik bir unsuru olarak Hacıbektaş Taşçılığı, Hacıbektaş Müzesi’nde ve bağlı birimi olan Arkeoloji ve Etnografya Müzesi’nde sergileme şeklinde halen yaşatılmaktadır.
Hacıbektaş taşçılığı, 2000’li yılların başından itibaren bir bunalım dönemine girmiştir. Taşın hammaddesi, nakliye ve malzeme masrafı ile işçilik, maliyetleri kurtarmadığı için artık yavaş yavaş atölyeler kapanmaya başlamıştır. Ülkemizdeki diğer zanaatlar gibi taşçılık zanaatında da artık yeni çırakların yetişmemesi, taşçılığın babadan oğula geçmemesi atölyelerin kapanmasında bir başka önemli etken olmuştur. Hacıbektaş taşı haricinde dışardan özellikle Pakistan’dan getirilen ve “Pakistan yeşili” olarak bilinen ve daha ucuz, birebir kopya olarak yapılmış hediyelik eşyaların Hacıbektaş taş dükkanlarının vitrinlerinde yer almaya başlamasıyla birlikte taşçılık sektörü iyice zor duruma düşmüştür.
Bunun yanı sıra eskiden Hacıbektaş’ta hediyelik eşya yapımında kullanılan her türlü malzemenin hammaddesinin genelde oniks taşından olması, yakın zamanda ise hediyelik eşya çeşitliliğinin artarak daha ucuza mal edilen; metal, cam, ahşap, seramik ve kilden (çanak-çömlek) hediyelik eşyaların yapılması Hacıbektaş taşçılığının eskisi gibi gelir getirememesine sebep olmuştur. Her ne kadar Hacıbektaş taşçılığı farklı şehirlerde açılan atölyelerde yaşatılsa da bu biraz da imkansızlıklar nedeniyle Hacıbektaş merkezi ile sınırlı kalmış, pazarlama ağı çok iyi oluşturulamamıştır.
“Hacıbektaş’ın günden güne artan ziyaretçi potansiyeline rağmen, Hacıbektaş Taşçılığının can çekişmesi, taşçılık üzerine yeni ve yaratıcı çalışmaların yapılmaması büyük bir tezatlıktır.”
Günümüzde Hacıbektaş’ta halen birkaç taş atölyesi varlığını sürdürmekte olup, taşçılık geleneğini yaşatmaktadır. Hacıbektaş’ta hediyelik eşya dükkanlarında Hacıbektaş taşçılığına ait hediyelik eşyaların satışının gerçekleştirildiği 30’a yakın dükkan ve tezgah bulunmaktadır. Bu dükkanlar; Hacıbektaş Müzesi’nin karşısında ve müzenin üst tarafında yer almaktadır. Bununla birlikte Çilehane-Deliklitaş’ta da yine benzer şekilde taştan yapılmış hediyelik eşya satan dükkanlar yer almaktadır.
“ Hacıbektaş taşçılığını unutmamak, geçmişin unutulmaya yüz tutmuş zanaatını yaşatmak için Hacıbektaş Taş Eserleri Müzesi adı altında bir müze açılması yerinde olacaktır. Bu sayede Hacıbektaşlılara ve Hacıbektaş’ı ziyarete gelenlere geçmiş kültürümüzün en önemli değerlerinden birisi olan Hacıbektaş Taşçılığı aktarılmış olacaktır.”