Mihman Evi
[kaya_qrcode_dynamic]

Mihman, Farsça bir kelime olup, “misafir, konuk, yolcu” anlamlarına gelmektedir. Misafirlerin ağırlandığı evlere “Mihman Evi”; misafirleri, konukları ağırlayan onlara yardımcı olan kişiye de ‘mihmandar’ denilir.

Mihman Evi Odası

Mihman, bu geçici dünyada bir süre konakladıktan sonra tanrısal evrene geçecek olan insanı ifade ettiği gibi düşüncede görünüşe taşınarak kendi evi olarak algılanan gönüle yerleştirilen Tanrı anlamına da gelmektedir.

Alevilik-Bektaşilikte; ‘Mihman, Hz. Ali’dir.

Aleviler- Bektaşiler evine gelen her konuğunu ‘Ali’ gelmiş gibi ağırlar, ona saygı gösterir. Mihman, o kadar kutsal kabul edilmiştir ki Alevilik-Bektaşilik Erkanı’nın yürütüldüğü Meydan Evi’nde On iki post içerisinde de yer almıştır.

Mihman postu, Meydan Evi’nde Meydan Odasına girildiğinde sağ tarafta yer alan ilk posttur ve postun makam sahibi ‘Hızır Aleyhisselam’dır.

İkrar Töreninde de (Ayn-ül Cem) onuncu erkanın altıncı makamını Mihmandar (Konukçu) Postu ve onun tanıtılması oluşturmaktadır. Rehber, Mihmandar postunu tanıtırken Talibe şöyle der:

“Ey Tanrı güzelliğini görme isteklisi! Erenler meydanında bu durağa Mihmandar (Konukçu) Postu derler. Hızır Aleyhisselam postudur. Hakk’a ulaştırıcı duraktır. Niyaz et!

Konuğa saygı ve hürmet sonsuzdur. Konuğu iyi karşılama, iyi hizmet ve ikramda bulunma yolun bir gereği, yani Alevi-Bektaşi inancının bir parçasıdır. ‘Buyruk’ta “konuk” kutsaldır ve konuk gelmeyen eve melek gelmez anlayışına yer verilmiştir. Babalara verilen icazetnamelerde de “gelen-gidenlere, yolculara yemek yedirme” kaydının olması misafirin ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır.

“Ayağa kalkacaksan, hizmet için kalk! (Hacı Bektaş Veli)

Anadolu insanının misafirini ağırlamasını, ona ikramda bulunmasını Hacı Bektaş Veli Hazretleri’nin Sulucakarahöyük’e geldiğinde ona ikramda bulunan ve daha sonra evinde misafir eden Anadolu kadın erenlerinden ‘Kadıncık Ana‘da da görebiliriz. Kadıncık Ana, Hacı Bektaş Veli’yi evinde bir süre misafir etmiş, Hünkar’ı duyup, bilip görmek isteyenleri de evinde ağırlayarak Anadolu misafirperverliğini göstermiştir. Hacı Bektaş Veli’de Çilehane’de bugün ‘Delikli Taş’ olarak bilinen mekanda bir çok dervişi misafir etmiştir. Misafir ağırlama, konukseverlik üzerine, Hacı Bektaş Veli Vilayetnamesi’nde de rivayetler bulunmaktadır.

Misafir aşk kapusunun dilidir

Hızr-ı sev kim sahibinin gülüdür

Tanrı misafiri pirim Ali’dir

Mihmanlar siz bize sefa (Şah Hatai )

Mihman Evi, Dergah avlusunda (2 avlu) Meydan Evi ile Kiler Evi’nin de bulunduğu revakların(kemerli yapı) altında yer almaktadır. Ev, iki odadan oluşmaktadır. Kapıdan girildiğinde karşıda bir ocak ile yan tarafta bulunan odada yine bir ocak yer almaktadır. Mihman Evi’nde; kahve fincanları, sigara ağızlıkları, tütün kesesi, cezveler, ibrikler, nisan tası, cami betimli saat, körükler, şamdan ve Kanunu Evliya Çerağı( Allah-Muhammed-Ali’yi temsilen uyandırılan (yakılan) üçlü mumluk) sergilenmektedir.

Mihman Evi’nde, karşımızdaki ilk oda, misafirlerin ağırlandığı bölüm, diğer küçük oda ise ikramların hazırlandığı bölüm olarak düzenlenmiştir. Bu odalardan birisinin, Mihman Evi Babası’nın ikamet ettiği odalardan birisi olması da muhtemeldir. Dergâha gelen Canlar, önce Mihman Evi’nde kabul edilir ve burada Mihman Evi Babası ile görüşürdü. Dergaha gelen konuklar, yolcular ya da günü birliğine ziyarete gelenler ilk önce bu evde ağırlanırdı.

Mihman Evi, Dergâha gelen misafirlerin ilk başvurdukları yerdir. Dergâha konuk gelenler bu bölüme alınır, buraya gelen önce Mihmandar Baba tarafından dinlenirdi.  Resmi bir memur veya halktan bir konuk, kim gelirse bu durum önce Dedebaba’ya bildirilirdi.  Ziyaretçiler, dergâh için getirdikleri yiyecekleri, altın-para gibi kıymetli eşyaları Mihman Evi Babası’na teslim ederdi.

Dergâhta misafir edilen konuklar, ‘dergâhta sadece üç gün’ kalabilmekte idi. Misafirlerin bütün ihtiyaçları karşılanır, kendilerine yemek ve yatacak yer verilirdi. Şayet misafirler, Dergâhta üç günden fazla kalmak isterlerse, kendilerinden dergâha hizmet etmeleri beklenir ve onlara dergah işleri, bağ-bahçe, tarla ve onarım işleri verilirdi. Mihman Evi, ayrıca Dergâhı çevreleyen “Has Bahçe”nin bütün bakımından ve bahçedeki sebze-meyve yetiştiriciliği işlerinden de sorumlu idi. Mihman Evi’nin bütün ihtiyaçları Kiler Evi’nden temin edilir ve günlük yiyecekleri de ayrıca Aş Evi’nden verilirdi.

Mihman Evi’nin giriş kapısının sol tarafında yer alan deyiş

Hacıbektaş Dergâhı 1925 yılında kapatılmadan önceki son Mihman Evi Babası Muhtar Baba’dır. Muhtar Baba, aynı zamanda Atatürk’ün Hacı Bektaş Veli Dergâhı’nı ziyaretlerinde (22 Aralık 1919) kendisini karşılayan babalardan biridir.

Büyük kapıdan (Çatal kapı) girildiğinde sol tarafta Mihman Evi’ne ait yapılar bulunmakta idi. Tablo, Meydan Evi’nde sergilenmektedir.

Birinci avluda Çatal kapıdan girildiğinde sol tarafta çarşı tarafına doğru yapılmış bina, üstü kiremitli olarak iki kattan teşkil edilmiştir. Bu bina, dergahın son yıllarında dergaha misafirhane olarak yapılmak istenmiş, fakat dergahın kapatılması ile yapımı yarım kalmıştır.

İki katlı Misafirhane binası

Modern plan dahilinde yapılmak istenen misafirhane, Dergahın son postnişini Salih Niyazi Baba’nın arzusu üzerine ve yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin bilgisi dahilinde inşaatın bir kısmının parasını evkaf idaresi ödeyerek imarına başlanmıştır. Yarım kalan misafirhane inşaatı zaman içinde yıkılmıştır.

Mihman Evi’nde misafirlere ikram edilen kahve ve kahveci hizmeti önemlidir. Alevi-Bektaşi öğretisinde kahveye verilen değer o kadar önemlidir ki, “Kahveci postu” on iki post içerisinde yer almıştır.

Peygamber Tahtı’nın hemen bitişiğindeki postlardan dördüncüsü “Kahveci postu”dur ve postun makam sahibi ‘Şah Şazeli’dir.

Aslanlı Çeşme’nin önündeki merdiven basamaklarından inildiğinde beyaz mermerden yapılmış bir mezar görülür. Kahveci Baba isminde bir zata ait olduğu düşünülen mezar, ayakaltında zeminle aynı düzlemde yer almaktadır. Kahveci Baba olarak bilinen zatın dergahta bir dönem yaşadığı ve hizmetinin de dibekte kahve dövmek olduğu bilinmektedir. Ancak dergahta kahve döverken çıkardığı sesten dolayı kendisini hem dergaha hem de buradaki babalara ve dervişlere karşı mahcup hissetmesinden dolayı Hakk’a yürüdükten sonra dergaha hizmet eden babalar ve dervişler tarafından mezarının üzerine basılmasını istediği için mezarının bu şekilde yapıldığına inanılmaktadır. Kahveci Baba, “Dergahta yaşarken nasıl ki babaları ve dervişleri rahatsız ettiyse öldükten sonrada onların kendi mezarına basarak kendisini rahatsız etmelerini vasiyet etmiştir.”

Kahveci Baba Rivayeti

Kahveci Baba’dır kendi işi kahve dövmektir.

Dergâh da ki malzemesi kahve, bir de dibektir.

Ayakaltına konmuş mezarı da vasiyettir.

Onun hakkında duyulan, bilinen rivayettir.

Hazırladığı nefis kahve dergahta içile

Kendince kendine verdiği cezası az bile.

Vasiyeti ise mezarına basıp geçile

Kahveci Baba’dır o bilmeyenler böyle bile.

                                                           ( Hacıbektaşlı Şair Cemil GÖREN )

Kahveci Baba Mezarı

Kahveci Hizmeti

Kahveci, kimi yazmalara göre, Meydan’da Ebu’l-Hasan Şazeli’yi temsil eden ve konuklara kahve pişirip sunan derviştir. Kahveci, ayrıca Kırklar Cemi’nde Hz. Veysel Karani’nin; Hacı Bektaş Veli Cemi’nde de Şazeli Sultan’ın görevine izafeten Cem ibadetinde çay-kahve ikramını yapan kişidir.

Alevi erkânlarına göre hizmet sıralamaları içinde kahveci hizmeti yer almaktadır. Bu erkânlara örnek verecek olursak,  örneğin; Görgü ve Abdal Musa Cemi erkân hizmeti, Musahip Cemi erkânı hizmeti, Dar Cemi erkân hizmeti ve Düşkün Kaldırma Cemi erkân hizmetlerinde ‘üçüncü hizmet’ olarak “kahveci hizmeti” yerine getirilmektedir.

“Hizmetin Piri Veysel Karani”dir. Hz. Ali döneminde hizmeti Veysel Karani yerine getirmiştir. Hizmetin amacı, Cem evine gelen canlara çay-kahve ikram edilmesinin sağlanması ve canların Ceme yoğunlaşmasını sağlamaktır. İçilen çay-kahve ile hakça ve eşit bölüşme simgelenir. Mihman Evi’nde misafirlere kahvenin yanı sıra çay ikramı da yapılırdı.

Kahve kutusu

Ayn’ül Cemlerde Kahveci Hizmetini yerine getiren kişinin ikramında kahve kadar çay ikramı da çok önemlidir. Orta Asya Türkleri, yeryüzünde çayı ilk tanıyan ve kullanan milletlerden biridir. Yesevi tarikatının kurucusu Hoca Ahmet Yesevi’ye atfedilen bir menkıbeye göre Türklerin çayla ilişkisi XII. yy.’da başlamıştır.